11 Kasım 2010 Perşembe

' Hava Hali ,


   Her sabah, İnönü Stadı'ndan Dolmabahçe'ye doğru inerken - otobüs ne kadar kalabalık olursa olsun - denize camdan bakmaya çalışırdı. Eğer parlıyorsa deniz güneş ışığıyla, ufak bir tebessüm oturuverirdi yüzüne - yolcuların bakıp da şaşırmasından çekinerek - . Mutlu hissederdi kendini. Nedensiz diye düşünürdü; ancak deniz ve güneşin neşesinden ötürü mutlu olduğu aklına gelmezdi. Ama tersi olduğunda, güneş küsmüşçesine saklamışken ışınlarını; deniz de sinirlenerek karalara bürünüp, dalgaları sürdüyse öne... Başını hafifçe başka tarafa çevirir, kaşlarını çatardı. Etkilerdi bu tablo, gününün nasıl geçeceğini. Eğer merak edilirse deniz ve güneşin sabah saatlerinde nasıl olduğu, çatık kaşlarından ya da utangaç tebessümünden anlaşılabilirdi.

9 Kasım 2010 Salı

' İnsancıklar ,

 

   Mutluyduk... Ah, hem keder hem sevinç dolu ne saatlerdi onlar! Şimdi anımsadıkça tatlı bir elem sarıyor içimi. Anı, tatlıda da, acıda da her zaman ıstırap verir insana. Belki başkası öyle değildir. Ben duyarım bu ıstırabı; ama tatlıdır bu ıstırap. Kalp acı çekmeye, ezilmeye, sıkışmaya, kederlenmeye başladığında anılar, onu gündüzün sıcağında kavrulmuş cılız, zavallı bir çiçeği, akşam serinliğinde çiğ tanelerinin canlandıracağı gibi canlandırır. 

   Varvara Alekseyevna.
                  
   Dostoyevski / İnsancıklar