9 Aralık 2011 Cuma


 " Bunu beğenen bunu da beğendi " Youtube stratejisiyle buldum bu şarkıyı. 

 Tek söyleyebileceğim şey: sevimli! :)

 Aman dikkat dilinize takılmasın!

Şekil A.1 :

Mon amour, mon ami lalalallala :)))




Düşüncelerin Sığınma Evleri: Savunma Mekanizmaları!

mantığa bürümenin böylesi =)

 İnsanların hayatında çoğu zaman, boyutu verilen değere göre değişen problemler vardır. Biri yaklaşan final sınavlarının stresindedir, diğeri trafikte sıkışıp kalmaktan ötürü sinirlidir, öteki ise maddi sıkıntı içinde olduğundan kredi kartı borcunu ödeyemediği için gergindir. Kimine göre önemsiz, kimine göre ise dünyanın en büyük problemi olan görülen durumlar, insanların sağlığını ruhsal ve fiziksel olarak tehdit eder. Kişi kendisini çatışmanın, engellenmenin veya hayal kırıklığının merkezinde bulur. Böyle zamanlarda, insanoğlu içinde bulunduğu kaygı halini azaltmak için davranış, düşünce ve duygu içeren mekanizmalara başvurur. Tüm bunlar “ savunma mekanizmaları “ olarak adlandırılır ve bilinçsizce kullanılır.Bilincimizle hareket ettiğimiz andan itibaren, savunma mekanizmalarından söz etmek mümkün değildir. Peki ya neler savunma mekanizmaları kategorisine girer? Ya siz, en çok hangi savunma mekanizmalarını kullanıyorsunuz?
  
 Karşıt tepki geliştirme: Kişinin gerçek isteklerini anlamak yerine, düşündüklerinin tam tersi şekilde davranmasıdır. Diyelim ki yoğun iş temposundan biraz olsun uzaklaşmak için izin aldığınız, evde dinlenmek için planlar yaptığınız, bununla birlikte arkadaşınızın size kalmaya geldi. Önceleri bu durum birkaç gün sürer düşüncesiyle arkadaşınıza her zamanki gibi davrandınız; ancak bu süreç haftalar almaya başladıkça sinirlenmeye başladınız ve arkadaşınıza olduğundan çok daha iyi davranır hale geldiniz. Bu konumda, düşüncelerinizi saklamak için karşıt tepki geliştirmiş oldunuz.

 İnkar: Hoşa gitmeyen bir gerçekten korunmak için, o gerçeğin varlığını kabul etmeyi reddetmektir. Alkolik birinin alkolik olmadığını söylemesi gibi. Yahut, tartışma esnasında kişinin “ tamam, sen haklısın; ama ben sana karşı hep saygılıydım. “ demesi inkardır.

 Mantığa bürüme: Bireyin isteğine ulaşamaması halinde, toplum tarafından kabul edilebilir nedenler bularak durumu haklı çıkarmasıdır. Girdiği sınavda çalışmadığı için başarısız olan öğrencinin soruların zor olduğunu ya da bu dersin kendisi için gerekli olmadığını bildiğinden çalışmadığını söylemesidir. Temelde bu duruma üzülen öğrenci, kısmen mantıklı nedenler bularak kendini savunur. Sanıyorum ki, bu öğrencilerin en fazla kullandığı savunma mekanizmalarından biridir.

 Yansıtma: Bu savunma mekanizması iki şekilde kullanılır.
1     Kişinin kendi eksikliklerini, kusurlarını başka insanlarda varmışçasına kötülemesidir. Sürekli temizlik yapan birinin, komşusunu “ temizlik hastası “ olarak nitelemesi gibi.
2     Amacına ulaşamayan bireyin , kendi başarısızlığının nedenini başka insanlarda ve olaylarda aramasıdır. Maçı kaybeden takımın taraftarlarının, saha kötü olduğu için kazanamadıklarını söylemesi; pişirdiği yemek lezzetli olmayan ev hanımının, kasabın kötü et verdiğini söylemesi; okuduğu kitabı o konuda bilgisi olmadığı için anlayamayan birinin, bu durumu yazarın anlaşılır bir plan dahilinde yazmamasına bağlaması yansıtmadır.

 Yön değiştirme: Bireyin yaşadığı olumsuz durumlara karşı duygularını gerçek kaynağa yöneltememesi halinde, başka bir yönde dışa vurmasıdır. Patronundan azar işiten bir kişi, çok sinirlenmiştir; ancak patronuna cevap verememiştir. Evine döndüğü zaman kızını sebepsizce azarlamıştır; çünkü kızını gücünün yettiği bir obje olarak görüp, patronunun yerine koymuştur.
 Yön değiştirme sadece kişilere uygulanmaz. Patronuna kızan bu kişinin, trafikte korna çalması da; sevgilisiyle tartışan birinin telefonu duvara fırlatması da yön değiştirmedir. 

 Bastırma: Acı verici, rahatsız edici duygu ve düşünceler görmezden gelinerek, yokmuş gibi davranılmasıdır. Hepimiz yurt dışında eğitimine devam etmek, zevk alınan bir işte çalışmak, denize nazır bir eve sahip olmak gibi planlar yapıyoruz. Ancak ölümlü olduğumuzu sürekli göz ardı ediyoruz ve ölüm fikrini bastırıyoruz.

 Telafi etme (ödünleme): Bireyin, kendisinde eksik gördüğü bir alanı tamamlamak için başka bir alana yönelip, aşırı bir çaba göstermesiyle başarılı olmasıdır. İkinci alanda elde edilen başarının verdiği doyum, birincisi kadar olmaz; ama birinciyi elde edememenin verdiği gerginliği hafifletir. Minyon tipli insanlar genellikle jipleri tercih ederler. Böylelikle, bedenlerinin küçüklüğünü arabalarıyla telafi ettiklerini düşünüp, kendilerini daha güçlü hissederler. Derslerinde başarısız olan öğrencinin spora yönelerek başarı sağlaması da telafi etmedir.

 Yüceltme: Doyurulmamış güdülerin kişiyi toplumca beğenilen, kabul edilen aktivitelere yöneltmesidir. İçinde sürekli insanlar üzerinde egemenlik kurma isteği barındıran, mahallenin kabadayısı kabul edilen birinin toplum tarafından beğenilmek için polis olmasında yüceltmeyi görebiliriz. Saldırgan eğilimleri fazla olan kişinin boksör olması da bu eğilimlerin yüceltilmesidir. Cinsellik üzerine konuştuğunda toplum tarafından yargılanan birinin, bu kavramı tablolarında işleyerek ressam olması topluma kendini kabul ettirme yoludur.

 Gerileme: Hoşa gitmeyen bir durumla karşılaşıldığında, kişinin yaşına uygun davranmayarak çocuksu davranışlar sergilemesidir. Sosyal ağlardaki profil resimlerine çocukluk resimlerinin konması; babasıyla tartışan ve haksız olan 20 yaşındaki birinin kollarını bağlayıp somurtması ya da bebek gibi ağlaması diyebiliriz.

 Özdeşim kurma: Bireyin kendisinde olmayan özelliklerini kapatmak için, beğendiği, başarılı bulduğu birini örnek alması, o kişi gibi davranmasıdır. Daha çok ergenlik yıllarında görülen, ünlü şarkıcılarla özdeşleşme kurma sonucu saçın onun gibi yapılması, giyim tarzının ona uydurulmaya çalışılmasıdır. Çoğu kişinin lise dönemlerinde metal müzik dinleyip, simsiyah giyinmeleri örneğini de verebiliriz.

  Hayal kurma: Farklı bir işle meşgulken, hayallere dalarak içinde bulunulan durumdan bir nebze olsun uzaklaşmaktır. Yoğun bir günün ardından trafikte saatlerce beklemek zorunda kalan birinin deniz kenarında ayaklarını uzatarak dinlenme hayalini kurmasıdır. Böylelikle içinde bulunulan sıkıntılı durumdan uzaklaşma sağlanacaktır.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

O sehir



 Bir seyler var bu sehirde anlayamadigim... Kendini surekli koruma isteginin yaninda bir bosvermislik haline burunuyorum burda. Hic yapmam dedigim seyleri yapiyorum. Pisman miyim bilmiyorum. Degilim sanirim. Sanirim degil oyle.Ote yandan ben hangisiyim diye sormaktan kendimi alikoyamiyorum. Ama ne olursa olsun en onemlisi su ki cok mutluyum. Paris je t'aime!

28 Temmuz 2011 Perşembe

' FACEBOOK ,



  Facebook'la ilgili en sevdiğim karikatürlerden: kıssadan hisse :)

 Sol Penguen: Hemoroidlerin daha iyi mi?
 Sağ Penguen: Sen bunu nasıl biliyorsun?
 Sol Penguen: Facebook'da DA arkadaş olduğumuzu unutma!

  Facebook. Facebook.. Facebook... Ailemizin bir üyesi gibi oldu artık! Millet olarak her şeyin suyunu çıkarmaya olan meyilimizin bu konuda da en üst safhaya ulaştığını düşünüyorum. Nereye giderse başına " @ " sembolünü ekleyerek yazan, her bulunduğu yerin fotoğrafını ekleyip bir sürü bir sürü albüm oluşturan, ne hissediyorsa anında yazarak adeta günlük/saatlik tutan, sevgilisinden ayrılan/ aşık olan; ama söyleyemeyen/ sevgili arayan insanların yazdığı çeşitli sayfalardan kopyala-yapıştır " manidar sözler " den inanın ÇOK sıkıldım!!! 

  Az biraz gizemli olmayı denesesiz n'olur ki sanki! Yazmayın her gittiğiniz yeri ( Bırakın insanlar bilmesin nerede olduğunuzu. )... Her görüştüğünüz kişiyle fotoğrafınızı koymayın ( Bütün arkadaşlarınızı ezberlemek zorunda kalıyorum ister istemez. Lafın gelişi " ister istemez ". İstemiyorum! )... Birini seviyorsanız, söyleyin. Umutsuz aşık modunda yazılan sözler, paylaşılan şiirler fayda getirmez. Ha olmuyorsa da olmuyordur. N'olmuş yani. - Konuyu saptırdım, farkındayım :) - 

  Pek fazla muhabbetimiz olmasa bile, sadece Facebook profilinizden hayatınız hakkında çok çok fazla şey söyleyebilirim. Niye söyleyebileyim ki?!! Otursak, konuşsak, dinlesem de öğrensem ya da merak edip öğrenmeye çalışsam daha iyi değil mi?!! Biraz ulaşılması zor olmak güzel değil mi?!! Bir düşünün şunları. Haksızsam da söyleyin ki - mantıklı bulursam şayet - sizi geri ekleyebileyim :)

27 Temmuz 2011 Çarşamba

' J'attendrai le suivant ,



 İşte bulduğum bir diğer kısa film. Önce, kadın için sevindim; ama sonra... Son cümlenin sürprizi çok ağır oldu yahu!

 Je m'appelle Antoine.
          .
          .
          .
          .
 En France, il y avait près de 5 millions de femmes célibataires. Où sont-elles?

 ( Teori ve pratik arasında farka isyan :)) 









' Signs are important ,



   Gecenin ikisinde " kısa film " izleme tutkusu sardı. Daha önce izlediğim ve çok sevimli bulduğum bu videoyu çok sevgili Youtube sağ olsun, tekrar buldum. 5.20 saniyesi ' gülmekten yerlere yatmayı, mutluluktan yere kapaklanma ' olarak hissettirdi bana. 5.57 saniyesindeki tatlı telaş epey gülümsetti beni. En sevdiğim diyalog ise:

 Jason: Do u want to meet?
 Stacey: Thought you'd never ask.

İyi seyirler efenim :) 

DİP NOT: Kıskanmayanlar - rica ediyorum - yazsınlar bana!







 

8 Temmuz 2011 Cuma